Doğunun kadim şehri Diyarbakır

Tarihi, kültürü, mimarisi, doğal güzellikleri ve gastronomisiyle Diyarbakır, ülkemizin turizme doğudan açılmış penceresidir. Mezopotamya’nın verimli ovalarında, Karacadağ ve Hevsel Bahçeleri gibi binlerce yıldır tarımın yapıldığı topraklarda yetişen ürünlerin sofralara en lezzetli yansımasını Diyarbakır’da bulabilirsiniz.

Bahar Şahiner Öke Tarih boyunca Amida, Amidi, Amid, Kara-Amid, Diyar-Bekr ve Diyarbekir adlarını alan Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta bölümünde El-Cezire denilen mevkide, bereketli hilalin kalbinde yer alır. UNESCO tarafından 2015 yılında Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınan ve görünümü ‘kalkan balığı’ şeklindeki Çin Seddi’nden sonra en uzun sur olma özelliğini taşıyan Diyarbakır surlarının bir bölümü dönemin Valisi Faiz Ergun’un talimatıyla 1930 yılında ‘Sur içine hava girmiyor, bulaşıcı hastalıklar yaygınlaşıyor, hava sirkülasyonu olsun’ diye top atışlarıyla yıktırılır. Surların yıkımı, o dönem Mezopotamya’daki tarihi eserler hakkında araştırma yapmak üzere Diyarbakır’da bulunan Fransız arkeolog Albert Louis Gabriel, Milli Eğitim Bakanlığı’na ‘surların tarihi ve arkeolojik açıdan paha biçilemez olduğunu’ belirttiği raporu iletmesinin ardından yıkım durdurulur. Günümüzde Dağkapı Meydanı’nın yer aldığı o devasa boşlukta, bir zamanlar şehrin kuzey kapısının devamı olan Dağkapı Surları yer alıyordu. 82 burç ve 4 ana kapı 5.5 km uzunluğundaki Diyarbakır Surları, 82 burçtan ve 4 ana kapıdan oluşur. Beden duvarları payandalarla desteklenmiştir. Burçlar; yuvarlak, çokgen ve dikdörtgen planlıdır. Surların yüksekliği, 5 ile 12 metre, duvar kalınlıkları ise 3 ile 5 metre arasında değişir. Surun ana kapıları; kuzeyde Dağ Kapı (Harput), batıda Urfa (Rum) Kapı, güneyde Mardin (Tell) Kapı, doğuda Yeni Kapı (Dicle ve Şat) olarak adlandırılır. Hindibaba ve Tekkapı ise tali kapılar olup Cumhuriyet döneminde açılmışlardır. “Mardin Kapı şen olur” ve “Mardin Kapısı’ndan atlayamadım” türküsü Mardin’in değil aslında Diyarbakır Surlarında bulunan Mardin Kapısı’na yazılan bir türkü olduğu için Diyarbakır’a aittir. 12 bin yıllık tarih Diyarbakır’ın köklü tarihi 12 bin yıl önceye uzanır. Son yıllarda kentin Bismil ilçesinde yapılan arkeolojik çalışmalar sonucunda, M.Ö. 10.400 - 9.250 yıllarında “Körtik Tepe”de yerleşik hayata geçildiği ortaya çıkmıştır. Anadolu’nun en eski tarımcı köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü Tepesi, günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanan tarihiyle sadece bölge tarihimize değil dünya uygarlık tarihine de ışık tutar. Paleolitik ve Mezolitik devirde de Diyarbakır ve çevresindeki mağaralarda yaşamın bulunduğu ortaya çıkmıştır. Silvan yakınlarındaki Hassuni Mağaraları ve Ergani yakınlarında Hilar Mağaralarında bu çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir. M.Ö. 3000’li yıllarda şehrin merkezinde izlerine rastlanan Hurriler’in, bölgeye hâkim olmasıyla Diyarbakır’ı yurt edinme çabaları başlamış, ardından Mitaniler, Abbasiler, Mervaniler, Büyük Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyubiler, Anadolu Selçukluları, Akkoyunlular ve Osmanlı gibi birçok medeniyete yurt olmuştur. Gezilecek yerler 1147 yılında Artuklular tarafından inşa edilen Malabadi Köprüsü, 150 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğindedir ve Anadolu’daki en geniş taş köprülerden biridir. Malamadi Türküsü bu köprünün iki yakasında yaşayıp birbirine kavuşamayan bir aşk hikayesini anlatır. Güneydoğu’nun en büyük kuş cenneti Diyarbakır Kalesi ile Dicle Nehri Vadisi arasında yer alan Hevsel Bahçeleri, Diyarbakır’ın en ünlü doğal güzelliğidir. Kuşların göç yolu üzerinde de bulunan bu doğal güzellik, onlarca kuş türüne ev sahipliği yapmasıyla da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kuş cennetidir. Hevsel Bahçeleri 2015 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirasları listesine de eklenmiştir. On Gözlü Köprü (Dicle Köprüsü), Dicle nehrinin iki tarafını birbirine bağlayan 172 metre uzunluğunda ve yer yer 6.24 metre genişliğe sahip Dicle Köprüsü, halk arasında On Gözlü Köprü, Silvan Köprüsü ve Mervani Köprüsü olarak da bilinir. Roma’nın izleri Çınar ilçesinde bulunan Zerzevan Kalesi, bölgenin Roma dönemine ait en önemli yapılarından biridir. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde de bulunan bu kale Roma döneminde sınır garnizonu olarak kullanılmış ve eşsiz bir manzaraya sahiptir. 2017 yılında keşfedilen Mithras Tapınağı ile birlikte ünü daha da artmıştır. Yapılan kazılarda M.Ö. 7500 ile 5500 yılları arasındaki döneme ait kalıntı ve buluntularla Hilar Mağaraları, buğday, nohut, mercimek gibi bitkilerin ekilerek, koyun ve keçilerin de evcilleştirilerek avcılıktan yerleşik hayata geçildiği döneme ev sahipliği yapmıştır. Göbekli Tepe’den önce Körtik Tepe Batman Çayı ile Dicle Nehri’nin birleştiği noktada yer alan Körtik Tepe’nin tarihi 12 bin 500 yıl öncesine dayanır. Göbekli Tepe’den 1000 yıl önce yaşamın olduğu ve insanların gerek dini inançları gerekse sanat anlayışlarının çok üst düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Diyarbakır’da Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi, Gazi Köşkü ve Atatürk Müzesi, Diyarbakır Ulu Camii, Hazreti Süleyman Cami, Meryem Ana Süryani Kadın Kilisesi, Saint George Kilisesi, Çermik Kaplıcaları, Mesudiye Medresesi diğer gezilecek yerler arasında yer alır. Hanlar ve konaklar Diyarbakır’ın restore edilerek kullanılan han ve konakları da görülmesi gereken yerler arasındadır. Hasanpaşa Hanı; 1573’te yaptırılan han, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, bugün kitapçı ve restoran olarak kullanılan bodrum katlarında 500 beygirin barınabileceğini yazar. Günümüzde antika, kahvaltı, kitap, gümüş, çini dükkanları ve kafeleri ile turistik bir mekan olarak kullanılıyor. Hüsrev Paşa Hanı (Deliler Hanı), Diyarbakır’ın en büyük hanıdır ve ticaret kervanlarına hizmet etme amaçlı kervansaray olarak yaptırılmıştır. Günümüzde butik otel olarak kullanılıyor. 1683 yılında yaptırılan Sülüklü Han, ismini avlusundaki kuyudan tedavi amaçlı çıkarılan sülüklerden alır. Günümüzde kafe olarak işletilen Sülüklü Han’da kahvaltı yapabilir ve yörenin üzümleri Boğazkere’den elde edilen üzümlerinden yapılan şarapları tadabilirsiniz. Cemilpaşa Konağı da günümüzde kent müzesi olarak kullanılıyor. Diyarbakır gastronomisi Mezopotamya’nın verimli ovalarında, Karacadağ ve Hevsel Bahçeleri gibi binlerce yıldır tarımın yapıldığı topraklarda yetişen ürünlerin sofralara en lezzetli yansımasını Diyarbakır yemeklerini yediğinizde anlayacaksınız. Tadındaki ekşiliği sumaktan alan Meftune, kabak ve patlıcan ile yapılır. Patlıcanlı ya da kabaklı olarak hazırlanabilir. En makbulü etle hazırlananıdır. Nardanaşı, yağsız kıyma, köftelik bulgur, pulbiber, tereyağı, salça, su ve nar ekşisi ile yapılan lezzetli bir Diyarbakır yemeğidir. Üzerine nar taneleri ilave edilerek servis edilir. Duvaklı Pilav, yemesi en lezzetli pilavlardan bir tanesidir. Kıyma ve bademli üzerinde olacak şekilde pişirilir. Mahlepli Diyarbakır çöreği, yassı ya da pelik (örgü) şeklinde hazırlanan, bol mahlepli, bol lezzetli bir çörektir. Saklama ömrü uzundur ve susamla süslenir. Serbizer, karamercimekle yapılan bir nevi mercimek çorbasıdır. Sumak şerbeti, Diyarbakır mutfağının en lezzetli içeceklerinde biridir. Yoğunlaştırılmış hali sumak ekşisidir. Hebenisk, dövme buğday, yeşil mercimek ve nohuttan yapılan bölgenin bilinen bir lezzetidir. Sonbahar ve kış aylarında Hevsel’den gelen eşsiz lezzetli ayvalarla yapılan Ayvalı Kavurma kentin mutfağında özgün bir yere sahiptir. Ciğer Kebabı, kuzu ciğerinden yapılan, şehrin eski ve yeni her köşesinde kokusunu duyabileceğiniz, sabahın erken saatlerinde kahvaltı öğünü olarak da yiyebileceğiniz şehrin vazgeçilmez lezzetidir. Pıçık (Hıllorik), küçük bulgur toplarından oluşan ve bol yoğurtla servis edilen güzide bir yemektir. Bir diğer adı hılloriktir. Kuru dolma, diğer bölgelerden en ayırt edici özelliği bol baharat ve sumak ekşisi ile yapılıyor olmasıdır. Diyarbakır’ın birbirinden lezzetli peynir çeşitleri arasında Örgü/Kezi, Salamura/Solav, Eri(til)miş/ Helandi, Dirinova, Lavaş, Dilim/Şov, Diyarbakır otlu, Dil peynirlerini sayabiliriz. Bölgenin bitki örtüsü ile beslenen inek, keçi ve koyunların sütünden üretilen peynir çeşitleri dışında kaymak, yoğurt ve tereyağında mutlaka tadına bakmanız gerekir.