Narköy, ekosisteme olan saygısı ile fark yaratıyor

Narköy’de odaların tümü sade, sağlıklı ve organik malzemeler ile dekore edilmiş. Banyo suyu yağmur suyunun toplanıp arıtılması ile sağlanıyor, ısıtma güneş enerjisi ile yapılıyor. 120 dönümlük arazinin yarısında tarım yapılıyor. Ve ülkemizin en geniş özel tohum bankasına sahip...

Pandemi ile birlikte doğanın önemini hatırlayıp her bulduğumuz fırsatta doğaya kaçmıştık. Hatta o dönem beyaz yakalı çalışanların çoğu şehirden uzaklaşıp doğada yaşama hayalleri kuruyordu. Hayatın normale dönmesiyle birlikte maalesef doğanın kıymetini ve hayallerimizi unuttuk. İşte Ozan Kuşçu da ailesi ile birlikte organik tarım yapmak için bir yılı aşkın süre arazi aramış. Çünkü organik tarım yapabilmek için temiz toprağın yanı sıra yakınında fabrika ve otoyol olmayan arazi bulmak onları çok zorlamış. Ozan Bey’in annesi Nardane Hanım emekli öğretmen, babası Ahmet Bey ise Kıbrıs Kocatepe gazisi. Kuzenleri Enver Paşa ise bugün Narköy’ün hayat bulduğu yerde bir evi olması hayalini kuruyormuş. Böylece yeri belirlenen arazi için güç birliği yapıp, deneyim odaklı ve doğal bir çiftlik olan adını da Nardene Hanım’ın isminden alan Narköy yolculuğuna başlamış. 120 dönümlük bir arazi üzerindeyiz ve Narköy’de çok farklı deneyim alanları var. Öncelikle ekolojik otel kısmını ve Narköy’ün özelliklerini bize anlatabilir misiniz? Narköy; içerisinde bir eğitim merkezi, organik tarım çiftliği ve ekolojik otel barındıran bir kompleks. Ekolojik otel bölümünün mimari projeleri, farklı etaplar halinde Emir Drahşan ve Beste Kuşcu’nun liderliğinde uluslararası bir ekip ile tasarlandı. Arazinin bütün güneş açıları ve rüzgar değerleri ölçüldü, odalar tamamen bu açılara göre yerleştirildi. Yazın en sıcak döneminde bile odanın içerisi klima ihtiyacı olmayacak kadar serin oluyor, bu nedenle odalarımızda klima yok. Binaların tümü kazıklar üzerinde duruyor bunun sebebi toprakla minimum temas ederek doğaya zarar vermemek. Binalarda kullanılan izolasyon bor temelli bir izolasyon malzemesi, ismi finlandiya çamı. Ekolojik bir otel olmamız sebebiyle odalarda televizyon da yok. Duş suyumuz yağmur suyunun toplanıp arıtılması ile sağlanıyor, duşlarımızda kullandığımız sabun ve şampuan da tamamen temiz içerikli. Odalarımızın hepsi sade, sağlıklı ve organik malzemeler ile dekore edildi. Suyumuzu güneş enerjisi ile ısıtıyoruz. Aynı zamanda entegre biyolojik arıtma sistemimiz, katı yakıt kazanı ile ısıtma sistemimiz de var. Otelimizin hemen girişinde elektrikli şarj ünitemiz de mevcut. 120 dönüm arazinin yarısına yakınında tarım yapılıyor. Aynı zamanda Narköy içinde hayvancılık da yapıyoruz. Servis edilen yemeklerde Yahya Şef’imizin kullandığı malzemelerinin yüzde 80’I ve bitki çaylarımızın yüzde 100’ü burada kendi yetiştirdiğimiz ürünlerden oluşuyor. Ürünlerin tümünü de ata tohumlardan yetiştiriyoruz. Muazzam bir tohum bankanız var, ne kadar sürede kuruldu ve kontrolünü nasıl sağlıyorsunuz? Annem küçük yaşlardan itibaren tohum toplamayı bir gelenek haline getirmiş. Narköy’ü kurarken de deyim yerindeyse anneme tohum aktı diyebiliriz. Tohumlarımızı özel bir bölmede saklıyoruz. Türkiye’nin en geniş özel tohum bankasına sahibiz diyebiliriz. Şu an bin çeşitten fazla tohumumuz mevcut, her birini mevsimine göre ekiyoruz. Aynı şekilde sezon sonunda tüm ürünlerinin tohumlarını kurutup tohum bankasına kaldırıyoruz. Narköy’de dönemsel olarak çalışma fırsatı sunuyor musunuz? Öncelikle Narköy’ün kadrosunu çoğunlukla bu bölgede yaşayan insanlar oluşturuyor. Biz bu bölge insanına da yatırım yapmamız gerektiğine inandık, ayrıca bölgeyi de iyi bilenler insanlar ile çalışıyoruz. Bir ürün almak istediğimizde de yerel üreticilerden temiz ve istediğimiz şekilde üretim yapmaları karşılığında ürün alarak onlara da katkı sağlıyoruz. Tüketim fazlası ürünleri de üretim merkezimizde işleyerek satıyoruz. 2012’den beri küçük ölçekli ekolojik sistemler ve uluslararası gönüllü ağıiş birlikleri ile çok farklı ülkelerden gönüllülerimiz oldu. Bu gönüllüler her yıl farklı ülkelerde ekolojik tesis ya da çiftliklerde bulundukları için karşılıklı bilgi alışverişi her iki tarafa da büyük bir katkı oluyor. Pandemi ile buçalışmalara ara vermiştik, fakat önümüzdeki seneden itibaren tekrar iş birliklerimizi hayata geçirmeyi planlıyoruz. Narköy içinde bulunan ekolojik sistemler ile sürdürülebilirlik başlığı altında konuşulan her konunun hayata geçirilmiş halini görüyoruz. “Daha alacak yolumuz var” dediğiniz bir konu var mı? Biz aile olarak bir karar verdik, böyle bir misyonu yaşamda kendimiz için anlamlı gördük ve Narköy hayat buldu. Biz Narköy’de kendi gıdasını üreten, tarım, hayvancılık ve ekolojik sistemler ile donatılmış bu araziyi konaklama ile birleştirerek bir deneyim alanına çevirdik. Yol her zaman bizi daha ileriye götürecektir, yeter ki doğru bakmayı ve doğru görmeyi seçelim. Dışa bağımlı olduğumuz tek konu elektrik. Narköy’de dönem dönem şirketlerin strateji, liderlik ve özeleğitim kamplarına ev sahipliği yapıyoruz. Atölyelerimiz var, peynir yapımı, ekmek ve pizza yapımı, ekim- dikim, marangozhanede üretim hatta arazide yön bulma ve hayatta kalma atölyemiz de var. Hayatın her alanında, her gün kendimize ve geleceğimiz olan çocuklarımıza katacağımız çok önemli farkındalıklar olduğunu görüyorum. Bugüne kadar ağırladığımız tüm misafirlerimiz de buradan ayrılırken bu farkındalıklar için bize teşekkür ettiler, yürüdüğümüz yolda aynı kararlılıkla ekosisteme katkı sağlamaya devam edeceğiz. Narköy’de doğayı her an gözlemleme fırsatı buluyorsunuz. Doğa burada bulunduğunuz ilk günden bugüne kadar size neler söyledi? Biz doğaya katkı sağlamak için bireysel olarak ne yapabiliriz? Doğa burada bulunduğum ilk günden bugüne bizim onu yönetemeyeceğimizi söyledi. Doğayı korumak bile aslında insan için haddini aşan bir laf, bizim doğayı korumamıza doğanın ihtiyacı yok ama doğayla beraber yaşamayı öğrenmemize doğanın ihtiyacı var. Bir örnek vermem gerekirse; biz Narköy’de sulama için 4-5 kez artezyen açtık ve bir türlü su bulamadık, ciddi rakamlar harcandı ve 150-200 metre toprak delindi. Bir gün babamla yürürken babam bana “Bu kadar yüzey suyu olan bir toprakta nasıl olur da artezyenle su bulamayız?” dedi. Aynısını ikinci defa bir daha sordu, üçüncü kez yine sorduğunda döndüm ve “Biz bu kadar ekoloji, sürdürülebilirlik diyoruz bak sen kendi içinde cevabı veriyorsun” dedim.“Sürekli toprağı delmeye çalışıyoruz, yüzey suyu varken neden yüzey suyunu kullanmıyoruz?” diye sordum. Ve yüzey sularının drenajını yaparak Narköy su ihtiyacını o drenaj ve gölette suları toplama sayesinde önemli ölçüde karşılamış olduk. Yani aslında her aşamada Narköy bize; “Benimle mücadele etme, benimle uyumlan, beni dinle, beni korumaya ya da yönetmeye çalışma, ben sana zaten cevapları vereceğim” dedi. Mesela farklı meyveler yetiştirmeye çalıştık ve her seferinde Narköy bize; “Hayır benim toprağıma uygun meyveler bunlar değil, ben zaten sana yabani elma, böğürtlen, ayva veriyorum” dedi ve biz onları yetiştirdiğimizde ya da onları diktiğimizde muhteşem bir verim elde ettik. www.narkoy.com