Özellikle pandemiyle birlikte sağlıklı beslenmenin önemi gün geçtikçe daha çok konuşulmaya
başlandı. Çevre duyarlılığının artması, hayvan refahı, sağlığa atfedilen değerin ön plana çıkmasıyla
birlikte birçok kişi beslenme planında değişikliğe gidiyor. Bu değişimlerden birisi de temeli,
hayvansal ürün tüketiminin azaltılması olan fleksitaryen beslenme.
Fleksitaryen sözcüğü “esnek ve vejetaryen’’ sözcüklerinin birleşiminden oluşmaktadır. Bu beslenme akımının temelinde yatan teori; vejetaryen beslenmeye dair daha esnek bir yaklaşım sağlamak. Böylelikle balık, et gibi hayvansal ürünleri tüketmeyi tamamıyla kesmeden sebze, meyve, tam tahıllara ağırlık vermenin faydalarından yarar sağlayabiliyorsunuz. Fleksitaryen beslenme katı olmayan yapısı, sürdürülebilir olması ile birlikte uygulaması ve takip edilmesi en kolay diyetler listesinde baş sıralarda yer alıyor. Bu diyet türüne yeni başlayan bireyler haftada iki günn et tüketmeyi bırakıyor. Kalan süre boyunca ise toplamda 750 gramdan fazla et tüketimi gerçekleştirmiyor. İleri aşamalarda haftada 3-4 gün bitkisel bazlı beslenme uygulanıyor. Haftanın geri kalan günlerinde 500 gramdan fazla et tüketilmemesi gerekiyor. Son seviye olarak adlandırdığımıznuzmanlık kısmında ise haftanın 5 günü etsiz geçiyor. Fleksitaryen diyetinde herhangi bir safhasında et tüketimi gerçekleştirdiğiniz günler ardı ardına gelmek zorunda değil.
Fleksitaryen beslenme biçiminin sağlık için faydaları
Yapılan pek çok araştırma raporlarına göre Akdeniz diyetinden sonra bilinen en sağlıklı ikinci yöntemlerden biridir, fleksitaryen beslenme. Adından da anlaşıldığı üzere tamamıyla et karşıtı olmadan yumurta, süt, diğer hayvansal ürünleri tüketerek B12, demir gibi vitamin, mineral eksikliklerini asgariye indirir. Fleksitaryen beslenme maddesinin dengesi oldukça iyi bir şekilde ayarlanmalıdır. Aksi halde olası sağlık sorunlarıyla karşılaşılabilir. Her türlü işlenmiş gıdalardan, rafine karbonhidratlardan ve şekerden uzak duran esnekçiler için diyetisyenler meyve ve sebzelere odaklanan bir kinoa gibi tam tahıllar bakımından zengin beslenme düzeni olan daha az kalori, yüksek lif, besin değeri yüksek, uzun süreli tokluk hissi yönüyle beraber kolay bir biçimde kilo verip yağ yakmanıza yardımcı oluyor. Aşırı kilo ve yağlanma sonucunda oluşan yüksek tansiyon, kalp hastalıkları riskini de en aza indiren bu beslenme biçiminde yediğiniz etten aldığımız proteinlerle birlikte kas kütlemizin korunması sağlanıyor. Daha fazla kas, daha fazla enerji harcadığımız mantığıyla birlikte vücudumuzdaki yağların yakılmasına da olanak verdiği için, yağdan kilo kaybetmek de son derece daha basit hale gelmekte.
Karbon ayak izini minimum düzeye indirir
Bu beslenme tarzı sadece bedenimiz için değil çevremizi de daha yaşanılabilir kılmak içinde oldukça önemli. Hayvansal kaynaklı ürün gruplarını daha az tüketmek, bunların yerine bezelye, barbunya, nohut, mercimek gibi bitkisel proteinler, badem, fındık, pirinç, soya, patates gibi bitkisel bazlı sütler, chia, keten tohumu, ay çekirdeği gibi tohumlar, zeytinyağı, avokado gibi sağlıklı yağlar, ıspanak, pazı, marul, roka, tere, lahana gibi yeşil yapraklı sebzelere yönelmek karbon ayak izinin azalmasına olanak sağlıyor. Et tüketimini minimuma indirgemek, sera gazı emisyonlarının yanı sıra, toprak kirlenmesini önleyerek, su kullanımını azaltarak doğal kaynaklarımızın korunmasına yardımcı oluyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamış olduğu verilere göre Dünya’da her yıl 4.2 milyon insan çevre kirliliği yüzünden yaşamını yitiriyor. Ayrıca uzmanlar fleksitaryen beslenme düzenine geçmenin sera gazı emisyonlarını yüzde 7’e kadar azaltılabileceğini öne sürüyor.