2017 yılında Y. Mimar Can Küccük tarafından kurulan KüccüK
Architects, hem yurt içinde hem de yurt dışında farklı ölçeklerde
ve fonksiyonlarda projelere imza atıyor. Mekânı deneyimleyen
veya deneyimleten kullanıcılara bürünüp içselleştirmeye çalışarak
projelerini hayata geçirdiklerini söyleyen Can Küccük, tasarım
anlayışını ise şu sözlerle özetliyor: “Tasarım yaklaşımımızdaki en
önemli konu, kimsenin düşünmediğini düşünmek. Hedefimizin
güncel modaları yakalayan tasarımlardan çok zamansız ve
zamanın önünde tasarımlar yapmak olduğunu söyleyebiliriz.” Can
Küccük ile KüccüK Architects’i ve tasarım anlayışını dinlediğimiz
bir röportaj gerçekleştirdik.
Öncelikle sizi biraz sizi tanıyabilir miyiz? KuccuK Architects ne zaman kuruldu?
2014 yılında Beykent Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldum. Çalışma hayatına 2012 yılında başladım. 2012 yılından bugüne kadar çalışma hayatıma devam ediyorum. Çeşitli disiplinlerin etkin olduğu ofis ve uygulama projelerinde çalıştıktan sonra 2017 yılında KüccüK Architects’i kurdum. Kurulduğumuz günden bugüne farklı ölçeklerde ve fonksiyonlarda projeler geliştiriyoruz. Çeşitli disiplinleri mimarlık ile entegre etmenin mimariyi zenginleştirdiğine inanıyorum. 2022 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kentsel Planlama Bölümü’nde yüksek lisans eğitimimi tamamladım. KüccüK Architects olarak tasarımı ölçekten bağımsız olarak ele alıp, tasarım prensiplerini çeşitli inovatif eklemelerle geliştirerek kullanıcıya sunmaya çalışıyoruz. Bu bazen bir puf bazen bir oda bazen de bir yapı olabiliyor. Tasarım anlayışımızda “güzel” olan “şeyleri” bir araya getirmek yerine mekânın çıktılarını kendisinin üretmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hazır kullandığımız ürünler ne kadar olsa da mekânın kendi ürününü üretmesine yardımcı oluyoruz. Bir tasarıma başlarken doğrusal bir ilerleme şeklimiz bulunmuyor. Sürecimiz git- gellerle ilerliyor genelde. Tasarımı net bir konu üzerine olgunlaştırmaktan ziyade çeşitli katmanlarda farklı parametreler üzerinde gerçekleştiriyoruz. Çıkış noktamız bazen bir tablo, bazen bir kulp bazen de insan hareketleri oluşturabiliyor. Aynı mekânı tasarlarken bile farklı yaklaşımlarımızın olma nedeninin bu olduğunu düşünüyoruz. KüccüK Architects olarak bizim tasarım anlayışımızın bir kalıbın içine giremeyecek kadar geniş olduğunu düşünüyoruz. Böyle olmasının da doğru olduğunu düşünüyoruz. Biz mekânı deneyimleyen veya deneyimleten kullanıcılara “bürünerek” mekânı içselleştirmeye çalışıyoruz. Buradaki “bürünme” kavramını mimarlık disiplini içerisinde yaptığımız için kullanıcının dile getirdiği istekleri daha öteye taşımak KüccüK Architects’in olmazsa olmaz odak noktalarından biridir. Tüm tasarım disiplinleri ışığında kullanıcıların deneyimlerini kullanım senaryoları ile olgunlaştırarak nihai hale getirmeye çalışıyoruz.
Ne tür projeler yapıyorsunuz?
Son dönemde yaptığınız projelerden örnek verebilir misiniz? Bizim proje ile ilgili bir kıstasımız yok. Bizi heyecanlandıran her projeye dahil olabiliriz çünkü çok farklı fonksiyon tasarımında ilginç bilgiler ediniyoruz. Farklı ölçek ve fonksiyonlardaki tasarım süreçlerimizin bizleri çok beslediğini söyleyebiliriz. Ancak tabii ki yoğunlaştığımız fonksiyonlar var. Konut projeleri ile restoran projeleri yapıyoruz genellikle. Tasarladığımız restoranların büyük bir bölümü yurt dışında. Bizi İngiltere’de Türkiye’den daha çok biliyorlar diyebiliriz. Londra Paddington’da tasarladığımız Oven and Dough İtalyan restoranı en son yaptığımız restoran tasarımı. Tarihi karakteri oturmuş ve bir o kadar da turistlik bir alan içerisinde bulunuyor. Bu nedenle tarihi olduğu kadar modern de olması gerektiğini düşündük. Eski malzemeleri modern bir bakış açısıyla yorumladık. Mekânın alt katına indiğinizde bir mahzene inmiş gibi hissediyorsunuz. Yine aynı gruba ait küçük bir Meksika restoranı tasarladık. Bu restoran çok işlek bir cadde üzerinde ve genellikle hızlı tüketimi hedef alan bir restoran. Bu nedenle içerisini sokak gibi tasarladık ve konteynerlerin çok çeşitli renkleri bir arada bulundurduğu bir tasarım yaklaşımı gösterdik. Kaktüs çeşitlerinin duvara rölyef olarak işlendiği, neonlar ve gerçek kaktüsler ile işlek cadde üzerindeki sokak algısını değiştirmeye çalıştık. Bunun dışında çeşitli konut projeleri tamamladık. En keyif aldığımız projelerin restoran projeleri olduğunu söyleyebiliriz.
Tasarım prensiplerinizi ve tarzınızı anlatır mısınız?
Tasarım yaklaşımımızdaki en önemli konu, kimsenin düşünmediğini düşünmek. Bu yaklaşımdaki anahtar kelimemiz bizleri günceli yakalamanın önüne geçirip geleceği yakalamamızı sağlıyor. Hedefimizin güncel modaları yakalayan tasarımlardan çok zamansız ve zamanın önünde tasarımlar yapmak olduğunu söyleyebiliriz. Bunu yapmak haliyle söylendiği kadar kolay olmuyor. Akla gelmeyecek çeşitli disiplinlerle kendimizi geliştirip bizim bugünümüzü kullanıcıların geleceğini tasarlıyoruz. Tasarım tarzımızı kolaylıkla anlatabilmek oldukça zor. Genelde çeşitli tasarımcılar benzer tonlarda iş yaparlar ve uzaktan baksanız bile o tasarımın o tasarımcıya ait olduğunu görebilirsiniz. Bu durumun bizi geliştirmeyecek bir durum olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle her tasarımımız birbirinden farklıdır. Bizim tarzımız mekân sahibinin isteklerini algılamak ve mekân sahibinin dahi farkına varmadığı isteklerini gün yüzüne çıkarmak olarak düşünülebilir.
Mekân projelerinde malzeme kullanımı konusunda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Malzeme seçimi bizim en önemli aşamalarımızdan birisi. Malzeme seçimlerinde bir malzemeye benzeyen ancak o malzemenin yerine geçemeyecek, -mış gibi yapan malzemelerden uzak duruyoruz. Doğal ürünler veya kullanım zorluklarından dolayı doğal malzemeyle birebir hissiyata sahip malzemeler tercih ediyoruz. Tasarladığımız mekânı deneyimleyen müşteriler çeşitli yoğunlukta farklı tasarım alanlarını kullandıkları için kontrolsüz eskimeyi kesinlikle tercih etmiyoruz. Tasarım yapılacak alanların kullanım fonksiyonları belirlendiği zaman ofis olarak imgeleme çalışmaları yaparak imgeleri ve malzemeleri listeliyoruz. Bu imgeleme çalışmalarını çeşitli senaryolar için yaparak farklı imgeler arasından seçimler yapıyoruz. Bu seçimlerde cüretkâr olmak gerektiğini düşünüyoruz çünkü cesaretle yapılan bir tasarım kullanıcıyla ilk buluştuğu zaman yüzüne çarpan sıcak bir hava gibi gelse de ilerleyen zamanlarda o mekâna ait hissetmesinde etkili olduğunu deneyimledik.
Konsept oluşturulurken yatırımcı ve mimar açısından süreç nasıl işliyor?
Konsepti eğer sıfırdan oluşturuyorsak hedef kitlenin ve kazanç modelinin üzerine odaklanıyoruz. Hedef kitle derken ülkemizde sadece ekonomik kaygılar algılanıyor ancak hedef kitle araştırması yaparken ekonomik seviye hedef kitle araştırmasının belki dörtte biridir. Diğeri yaş grubudur. Tasarım, bir takım elbise ceketinin dört beden küçüğünün genç kullanıcıya verilmesi değil, kullanıcıya uygun ceket modelinin seçilmesi anlamına geliyor. Eğitim ve bilinç seviyesi de bizler için önemli etmenlerden birisi. O kadar çeşitli kullanıcı var ki bazıları mekânın kültürünü deneyimlemeye de gelebiliyor. Bu nedenle konseptte mutlaka bir kültür olması gerektiğini düşünüyoruz. Bir diğer etmen de kazanç modeli konusudur. Bu seviyede uzun süreler geçirilecek bir mekân mı tasarlanıyor, yemeğinin yiyenin kalkacağı bir mekân mı tanımlanıyor, belirli bir saatten sonra masa sisteminin değiştiği bir mekân mı tanımlanıyor gibi burada değinmediğimiz birçok konu var. Yatırımcı aklındakileri bize sunuyor biz onları kendi sistemimizde olgunlaştırarak bazen yatırımcının çıkış noktasına çok yakın bazense gerçekten uzak bir noktada tamamlıyoruz bu maratonu.
Mekânın yeme içme konsepti, içerideki mutfak projesini etkiliyor mu? Siz bu bağlamda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Mekânın yeme içme konsepti mutfak projesini doğrudan etkiliyor. Mekânla mutfağı birbirinden farklı düşünmemek gerekiyor. Geçtiğimiz yıllarda tasarım yaklaşımı olarak mutfak bölümünü camekâna alıp müşterilerin görsel bir ilişki kurması sağlanan birçok tasarım yaklaşımını gördük. Bu yaklaşım her ne kadar mekânın hijyen açısından ve nizam açısından bir “gövde gösterisi” olsa da yine de içeri ile kurulan ilişkiyi tamamen sağlayamamaktadır. Tercih edilen yemek şekli ve aynı anda servis edilmesi planlanan müşteri sayısı mutfakta doğrudan tasarımsal değişiklikler gerektirmektedir. Fine&Dine şeklindeki bir mekânda tabii ki iki farklı alanı birbiriyle bir yere kadar ilişkilendirebilirsiniz. Ancak mutfağı restorandan koparmak bağlamdan koparmak gibi düşünülebilir. Nitelikli çalışana sahip mekânların şeflerini gösterme çabası hak verilebilir olabiliyor bu durumda. KüccüK Architects olarak bizler deneyimlerimizi yatırımcılar ile buluşturup eşsiz deneyimler üretecek mekânlar oluşturmaya çalışıyoruz.
Sektördeki günümüz tasarımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz ve geleceği nasıl öngörüyorsunuz?
Günümüz tasarımlarına baktığımızda eski mekânların fonksiyonu değiştirilerek restoran konseptinde sunulduğu bir döneme giriyoruz. Bu nedenle tarihi karakteri oluşmuş bölgelere tekrardan dönüş olacağını öngörüyoruz. Eskiden hatırlarsanız restoranlarda resepsiyonlar vardı ve işlemleri oradan alıp masalara yönlendiriyorlardı. Artık bu gereksinim gitgide tükeniyor ve yerine teknolojik çözümler üretiliyor. Dünyada gastronomi kültürü artık sadece “lezzet” eksenine sıkışmış vaziyette değil. Mekânlar ve ürünler “deneyim” sunuyor. Bu deneyim tavandan yansıtılmış görsellerin masanızda bir ahenk oluşturması da olabilir, bir et restoranında şefin gelip etleri kesip tuz dökmesi de olabilir, parmesan tekeri içerisinde çevrilen makarnanın servisi de olabilir. Artık gizli tarif diye bir kavramın olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Tabii ki burada şeflerin kattığı yorum yadsınamaz nitelikte ancak yemek yemeğe gelen kitleler de artık sadece mutlak lezzet için gelmiyor. Deneyim de istiyorlar. Bu nedenle iyi restoranlar mutfak akışını bilen ve günceli takip etmenin önüne geçebilecek tasarıma hâkim anlayışlarla ilerleyecek öngörüsüne sahibiz.