Yıllar önce bir zeytin sevdalısı olarak çıktığı yolda önce Slow Food
Ölmez Ağaç Topluluğu ve sonrasında da Proje Evi Kooperatifi
çatısı altında çalışan Alen Mevlat, şimdi de Anatolivar Projesi ile
zeytin ve zeytinyağı üretimi ve tüketimiyle ilgili sivil aktörlerin
kapasitesinin güçlendirilmesi için çalışıyor. Projenin en çok
önemsediğimiz çıktılarından biri Zeytin Atlası olacak.
Tülay Saygılı
Dünyada “ölümsüz ağaç” olarak kabul edilen zeytin ağacının hem meyvesi hem de yağı sofralarımızın vazgeçilmez bir parçası. İklim değişikliğinin en çok zarar verdiği meyve zeytin.
Alen Mevlat, bir zeytin sevdalısı olarak çıktığı yolda, Proje Evi Kooperatifi çatısı altında 3 yıllık bir proje için Türkiye’de zeytincilik yapılan 6 bölgeyi ziyaret ediyor.
Türkiye’de zeytin için yola çıkmaya nasıl karar verdiniz?
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de değişen iklim koşullarına paralel olarak artan sıcaklıklar, çölleşme, kuraklık ve toprak kalitesinde bozulmanın yanı sıra biyolojik çeşitliliğimizde beklenen azalmalar bizleri oldukça endişelendiriyor. Dünya zeytin üretiminin yaklaşık yüzde 95’ini hayata geçiren Akdeniz havzasının önemli bir zeytin üreticisi olan ülkemizin de söz edilen bu sorunlarla karşı karşıya kaldığı oldukça aşikâr.
Zeytinliklerimiz en önemli gıda kaynaklarımızdan biri olmanın yanı sıra aynı zamanda Akdeniz kültürünün ayrılmaz bir parçası da.
Geleneksel zeytin yetiştiriciliğimizin 2023 yılında UNESCO Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras listesine kaydedilmesi de bunun önemli bir göstergesi. Bu çalışma ile çağlar boyunca barış, sonsuzluk, bilgelik ve uyumun simgesi olmuş zeytin ağacı ve zeytincilikle ilgili yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel bilgi, beceri ve usuller koruma altına alınmış oldu. Bu kapsamda ağaç budama yöntemleri, zeytin toplama şekilleri, zeytinyağı sıkma yöntemleri, zeytin toplama imeceleri, hayır gelenekleri ve kutlamalar gibi toplumsal uygulamalar da yer alıyor. Ancak uzun vadede iklim krizinin tarımda ve zeytin özelinde yaratacağı etkilerin bertaraf edilmesi için farklı çalışmaların yapılması büyük önem taşıyor. Bu bağlamda yıllar öncesinde bir zeytin sevdalısı olarak çıktığım yolda önce
Slow Food Ölmez Ağaç Topluluğu ve sonrasında da Proje Evi Kooperatifi çatısı altında bu konuda daha geniş kapsamlı projeler üretmeye başladık. Bu süreçte Proje Evi liderliğinde yürütmeye başladığımız Anatolivar Projesi ortaya çıktı.
Anatolivar nedir, ne yapmayı hedefliyor?
Anatolivar projesi (Tam adı “Avrupa Yeşil Mutabakatı Hedeflerine Ulaşılması Yolunda Türkiye’de Zeytin Üreticisi Toplulukların Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi”), sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaşması, “Yeşil Mutabakat” hedeflerine ilişkin sürdürülebilir politikaların teşvik edilmesi ve bağlantılı STK’ların bu konularda farkındalığının artırılması yoluyla zeytin ve zeytinyağı üretimi ve tüketimiyle ilgili sivil aktörlerin kapasitesinin güçlendirilmesini amaçlıyor.
Proje için Türkiye’nin hangi bölgelerinde çalışıyorsunuz?
Zeytin, Akdeniz Havzası’nın birincil bitki örtüsünü oluşturan bir bitki ve zeytincilik tüm Havza genelinde yaygın olarak yapılıyor. Zeytin ağacının anavatanı ve gen merkezi olan Türkiye de 100 civarında zeytin çeşidiyle önde gelen üretici ülkelerden biri.
Zeytin üretimi Marmara’dan başlayarak tüm kıyı şeridini kapsayacak şekilde Kuzey Ege, Orta Ege, Güney Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’da yoğun olarak yapılıyor. Bununla birlikte çok insan belki bilmiyor ancak Karadeniz’de de özellikle Trabzon, Samsun, Artvin, Ordu ve Sinop’ta da zeytincilik var. Görvele, Marantelli, Butko, Samsun Yağlık gibi Karadeniz orijinli birçok tescilli zeytin çeşidi de mevcut.
Ölmez Ağaç olarak bilinen zeytin, genel olarak sıcak seven, kuraklığa dayanıklı bir tür olmakla birlikt farklı zeytin çeşitleri farklı iklim özelliklerine uyum sağlayabildiği için bu kadar değişik bölgelerde varlık gösterebiliyor. Genellikle Marmara ve Ege bölgelerimizle ilişkilendirilen çok bilindik çeşitlerin yanı sıra sadece kendi bölgesinde üretilip tüketilen ve bazen de farklı çeşitlerle karıştırılarak yağ üretimi yapılan çok özel zeytin çeşitlerimiz de mevcut. Örneğin sadece Urfa yöresine özgü 6 zeytin çeşidinin olması, adını sadece yaşlıların hatırladığı Nizip Kan zeytini gibi çeşitlere ait tek tük ağaçların hâlâ varlığını sürdürmesi, Tarsus yöresine özgü Sarı Ulak gibi çok özel çeşitlerin yeterince tanınmaması, zeytinin çeşitlilik ve yayılım konusunda sınır tanımayan bir tür olduğunu ortaya koyuyor. Biz projemizi tasarlarken zeytin ve zeytinyağı üretiminin en yoğun olarak yapıldığı Marmara, Kuzey Ege, Orta Ege, Güney Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini çalışma alanı olarak hedefledik.
Projenin ilk çıktılarını ve sonuçlarını ne zaman göreceğiz?
Proje kap amında belirlediğimiz 6 bölgede sürdürdüğümüz mevcut durum analizi çalışmasını tamamladık. Çok yakında raporunu yayınlayacağız. Bu çalışmaya paralel olarak gerek üreticiler, gerek ilgili kamu kurumları ve gerekse ilgili sivil toplum kuruluşları ile bire bir yaptığımız görüşmeler ve arazi çalışmaları yaptığımız çekimler projenin sonunda bir belgesel film halinde getirilecek. Ayrıca projenin ikinci yılında bu 6 bölgede eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yürüteceğiz. Projenin en çok önemsediğimiz çıktılarından biri de Zeytin Atlası adını verdiğimiz zeytin veri tabanı ve rehber kitap olacak. 3 ana katmandan oluşacak Atlas’ta doğa dostu, temiz ve adil zeytin üreticileri fotoğraflar ve ayrıntılı bilgilerle tanıtılacak. İkinci katmanı oluşturan iklime dirençli, yerel ve nadir zeytin çeşitleri ise havza bazında bir dağılım haritası ile birlikte verilecek. Üçüncü katmanı ise anıt ağaç olarak tescillenmiş olmasa da anıtsal nitelik taşıyan zeytin ağaçları oluşturuyor.
Zeytin üreticilerinin karşılaştıkları en büyük zorluklar nelerdir?
Aylar boyunca yürüttüğümüz saha çalışması ve yaptığımız 150’ye yakın görüşme sonucunda ortaya çıktı ki şu an üreticinin karşısındaki en büyük zorluk iklim krizi ve ona bağlı aşırı hava olayları. Aşırı hava olaylarının görülme sıklığının ve şiddetinin artması zeytin ağaçlarının gelişimini, rekolte ve periyodisiteyi, zeytin ve zeytinyağı kalitesi olumsuz olarak etkiliyor.
En çok şikâyeti kuraklık ve su kıtlığı bağlamında görüyoruz. Üreticiler artık eski kışları görmediklerinden, hasatın erkene kaydığından, ağacın meyve bağlamada yaşadığı sıkıntıdan, yağış düzensizliklerinden ve yetersizliğinden ve zeytinlerin artık daha çok hastalandığından bahsediyor. Maalesef bu etkileri hafifletmek için de üretici daha çok pestisit, gübre ve su kullanımına yöneliyor, toprağı daha fazla işlemeyi tercih ediyor. İklim değişikliğinin sonrasında ise yüksek girdi maliyetleri, çalışacak işçi bulma zorlukları ve pazarlama sorunları üreticileri en çok zorlayan sıkıntılar arasında sayılabilir.Öte yandan yanlış politikalar ve uygulanmak istenen projeler sonucunda üreticiler zeytinlik alanların yok olması dolayısıyla bir an gelir kaynaklarını kaybetme tehdidi ile de karşı karşıyalar. Sektörde bahsedebileceğimiz en büyük sorunlardan bir diğeri de özellikle zeytinyağı üretimindeki taklit ve tağşiş.
Tarım Bakanlığı’nın yayınladığı tağşiş listesinde çok fazla zeytinyağı ürünü görüyoruz. Neden yağda tağşiş yapılıyor ve biz tüketiciler olarak üreticilere nasıl destek oluruz?
Maalesef tağşiş ve taklit sektörün uzun süredir karşı karşıya olduğu büyük bir sorun. Sadece Türkiye’de de değil bu yıl AB ülkelerinde de bugüne kadar görülmedik oranda zeytinyağı sahtekârlığı ve yanlış etiketlendirme tespit edildi. İklim krizi sonucunda üretimin düşmesi ve geçen iki yılda zeytinyağı fiyatlarının yükselmesi tağşişin artmasında önemli etkenler oldu. Bununla birlikte ülkemizde bu sorun Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yaptığı sıkı denetimlere rağmen maalesef tam olarak çözülmüş görünmüyor. Taklit ve tağşişi önlemek için bir yandan yasalarla cezaların caydırıcı boyuta gelmesi, denetimlerin çok sıkı tutulması gerekirken diğer taraftan da tüketicilerin düzgün bir ambalajı olmayan, Bakanlığa kaydı ve markası belli olmayan zeytinyağlarını satın almaktan vazgeçmesi önem taşıyor.
www.instagram.com/anatolivar