Toprak ana için hemen harekete geçmeliyiz!

Toprak ana için hemen harekete geçmeliyiz!
Afrika’daki Gelişen Okul Tarımı (DISC) Projesi’nin kurucusu Uluslararası Slow Food Başkanı Edie Mukiibi, çocukları ve gençleri doğaya bağlamanın en güzel yolunun onları bahçelerle buluşturmak olduğunu söylüyor. Mukiibi’nin tarımsal ekolojik bir gıda sistemi için de acil çağrısı var!

Tülay Saygılı

Türkiye’nin gastronomi mirasına sahip çıkarak ülkemizin yemek kültürünü tanıtmak için sizce doğru projelerde yer alıyor muyuz? Bence cevap: Hayır.

Geçen ay İtalya’nın Torino şehrinde düzenlenen Terra Madre 2024 buluşmasına sadece Slow Food birlikleri üyeleri olarak gittik. 49 ülkenin tadım stantlarının bulunduğu; Tayvan, Filipinler, Ukrayna, Japonya, Suudi Arabistan ve Azerbaycan’ın ise deneyim alanlarının yer aldığı bu dev etkinlikte Türkiye, ne yazık ki sadece bir atölyede kendini gösterebildi! Ülkemizin ürünlerini ‘Aşçı Dayanışması’ mutfağında gerçekleşen bir tadım atölyesinde sunma şansımız oldu. 2026 yılında düzenlenecek Terra Madre’de, Slow Food Türkiye Nuh’un Ambarı ürünleri ve üreticileri ile çok güzel bir deneyim alanımızın olmasını diliyorum.

Terra Madre, her iki yılda bir Uluslararası Slow Food Birliği tarafından Torino’da düzenleniyor. Bu yıl 120 ülkeden 3 bin üyesini ağırlayan Terra Madre, 751 stant, yeme-içme alanları ve seminerleri ile 5 günde 300 binden fazla ziyaretçi ile buluştu.

Uluslararası Slow Food Başkanı Ugandalı Edie Mukiibi ile “Toprak Ana” için neler yaptıklarını, bireysel ve ülkeler olarak nasıl hareket etmemiz gerektiğini konuştuk.

Genç nesille doğa arasındaki bağlantının gün geçtikçe zayıfladığını düşünüyorum. Slow Food, bu bağlantıyı yeniden kurmak için neler yapıyor?

Slow Food’un ana fikirleri arasında, genç nesli gıda üretimi konusunda farklı eğitim programları aracılığıyla bilinçlendirmek var. Eğitim, Slow Food stratejisinin merkezinde ve vizyonunda baş köşede yer alıyor. Çünkü insanlara gıdanın nasıl üretilmesi, işlenmesi ve tüketilmesi gerektiği hakkında daha fazla bilgi akışı sağlayarak gıda sistemini değiştirebiliriz. Ayrıca, gıda israfının sonuçlarını da anlatmalıyız. Gençleri gıda ve doğaya yeniden bağlamak, her bir kişinin sorumluluğu. Bireysel eylemde bulunarak başlamamız gerekiyor. Eğer bir aşçıysanız, benim gibi bir çiftçiyseniz veya bir eğitimciyseniz, Slow Food yeryüzü pazarında veya yerel pazarda satış yapan biriyseniz, gençlere gıda tüketiminizi nasıl yaptığınızı ve nasıl idare ettiğinizi öğretebilirsiniz. Çiftçiler olarak sadece evimizde yaşayan insanları değil, aynı zamanda toplumdaki çocukları da iyi ve sağlıklı gıdanın nasıl üretildiği konusunda eğitmemiz gerekiyor.

Öte yandan çocuklarımız biyolojik çeşitlilik konusunda da bilgi sahibi olmalı. Günümüzde birçok çocuk bunun farkında bile değil! Din, kültür, gelenek ve göreneklerimizin gıda ile bağlantısını anlatmamız gerekiyor. Okullara gidip gıda hakkında konuşmalı, çocukları bahçelere götürmeliyiz. Onlara gıdanın nereden geldiğini anlatmalı, yerel ürünlerimizi tanıtacak küçük sebze-meyve bahçeleri kurmalıyız. Eğer bir aşçıysanız; çocuklara yemeğin nasıl hazırlanacağını, bu malzemeleri neden aldığınızı anlatın, ayrıca onlara dünyada paketlenmiş ve aşırı işlenmiş gıdalardan daha fazla yiyecek olduğunu gösterin. Onlara hangi gıdaların sağlıklı olduğunu sebepleriyle izah edin. Ancak bu şekilde gençleri doğa ile bağlayabiliriz.

Kariyerinizin başlarında Gelişen Okul Tarımı (DISC) Projesi’ni kurdunuz. Bu projeye neden başladığınızı ve etkisinin nasıl olduğunu bize anlatabilir misiniz?

Çocukken okuldan sonra ailemle birlikte bahçeye çalışmaya giderdim. Onlarla çiftçilik yapmaktan her zaman keyif alırdım çünkü çok şey öğreniyordum. O dönemde birçok okulun çiftçiliği çocuklara ceza olarak kullandığını gördüğümde çok üzüldüm ve bir şey yapmam gerektiğine karar verdim. Çocukları çatışmacı bir yöntemle değil de çekici bir şekilde eğitmenin yollarını aradım. Öğretmenlerle diyalog kurma fırsatı yarattım ve onlara bahçenin çocuklar için bir ceza alanı değil, öğrenme alanı olduğunu anlattım. Çocuklara tarımı öğretebilecek birçok yeteneğim vardı ve bunları göstermek istedim. Bu becerileri ailemden, özellikle annemden aldım. Projeye başladık ama o zamanlar çok fazla şey yapamadım çünkü gençtim. Ancak üniversiteye gidip büyüdüğümde aynı fikre geri döndüm. Topluluğumdaki okullarla tekrar diyalog kurmaya başladım ve gençlerin kültüre ve gıda üretimine bakış açılarını değiştirecek farklı yollar oluşturmayı önerdim. Böylece Gelişen Okul Tarımı (DISC) Projesi ortaya çıktı. Slow Food ayrıca gıda için bu eğitim bileşenini, birçok farklı yerdeki bahçeler için gündeme getirdi. Özellikle Slow Food Afrika ağı, daha fazla Afrikalı çocuğu, öğretmenleri ve toplulukları öğrenme programına dahil etmek istedi.

2010’da Terra Madre’de bin bahçeyle başlayarak “Afrika’da Slow Food Bahçeleri” girişimini başlattık. Bu açık hava sınıflarında çocuklar, toplulukta büyükleriyle bir araya gelip Afrika mutfağı ve biyoçeşitlilik hakkında daha fazla bilgi ediniyorlar. Birçok insan, Afrika yemek kültüründen haberdar değil ama en önemlisi toplumda mevcut kaynakları kullanarak nasıl yemek üretileceğini de bilmiyor. Bu program, Slow Food Afrika ağı tarafından yönetilen çok başarılı bir program oldu. Şu anda kıtada 3 binden fazla eğitim bahçesi oluşturulmuş durumda; birçok çocuk, topluluklarını beslemek için gıda üretme sorumluluğunu almayı öğrenme şansı yakaladı. Birçok genç bu programdan ilham alarak üniversitede tarım okumayı seçti ve bazıları da gıda sistemine yakın kalmayı tercih etti ve şimdi Slow Food Gençlik ağı içerisindeler. Bazıları da Afrika’nın biyoçeşitliliğini korumak, sürdürmek ve desteklemek için liderlik yaptı. Bu program Afrika Slow Food topluluklarını dünyanın geri kalanıyla bağlamak için önemli bir adım oldu. İnsanlar, Afrika’daki biyoçeşitliliği ve bu ürünlerin yerel toplulukları zenginleştirebileceğini bu sayede öğrendi ve öğrenmeye devam ediyor.

Terra Madre 2024’te bir ‘Slow Beans’ alanı da vardı. Peki sizce baklagillerin dünyadaki önemi nedir ve Uluslararası Slow Food ekibinin Slow Beans’teki projeleri neler?

Baklagiller, binlerce yıldır beslenmemizin çok önemli bir parçası... Protein kaynakları arasında üst sıralarda. Birçok topluluk için gıda güvenliği ve egemenliği açısından da yüksek değer taşıyorlar. Yeterli besin kaynağı bulunmayan topluluklar için kurtarıcı rol oynuyorlar. Ben kendi çiftliğimde 15 farklı baklagil çeşidinin yanı sıra 7 farklı bezelye ve 5 farklı yer fıstığı yetiştiriyorum, bunların hepsi Uganda’daki Afrika topluluklarından. Birçok yemeğin farklı baklagil türlerine dayandığını fark ediyorsunuz. İşte bu nedenlerle, baklagillere iyi bakmamız ve Slow Beans ağını güçlendirmemiz çok önemli. Bu nedenle Slow Beans ağını da Slow Food Çiftlikleri programına dahil ediyoruz. Burada üye olan ve baklagillerin biyolojik çeşitliliğinin politik öneme sahip olması ve yerel topluluklar için gastronomik öneme sahip baklagillerin yetiştirilmesiyle takdir edildiğini gören birçok çiftlik var. Ayrıca çok sayıda tohumu saklamamız, bu tohumları çoğaltmamız ve baklagilleri yönetmeye yönelik tohumları ve bilgiyi herkesle paylaşmamız gerekiyor.

Slow Food Çiftlikleri ve misyonları hakkında daha fazla bilgi paylaşabilir misiniz?

Slow Food Çiftlikleri, agroekolojik prensipleri kullanarak iyi, temiz ve adil gıda üreten çiftliklerden oluşan bir ağ. Bu çiftlikler, biyoçeşitliliği koruyup sürdüren, yerel ekonomileri destekleyen çiftlikler ve üretimleri sadece ihracat veya dışarıya satış amaçlı değil. Birçok toplulukta, ihracat pazarları için üretim yapan pek çok çiftlik olduğunu fark ettik. Bazı çiftlikler başarılı bir şekilde büyüyor ve güzel görünüyor, ancak iyi gıdaya erişimin mümkün olmadığı topluluklarda yer alıyorlar. İşte Slow Food Çiftlikleri de, yerel ekonomileri besleyerek, üretimin iyileşmesine destek oluyor. Tohum, bilgi, ilham ve motivasyon paylaşıyorlar. Örneğin kendi çiftliğimde yetiştirdiğim fasulyelerin kaynağı bu tohum takasları oldu. Ben de bunları çoğaltıp diğer çiftliklerle paylaştım. Bu şekilde yerel ekonomiye katkı sağlanıyor. Ayrıca, çiftçilerin bir araya gelerek bilgi ve deneyim paylaşmaları, agroekolojik geçiş ile ilgili ortak zorlukların üstesinden gelmeleri ve ortak bir vizyon üzerinde çalışmalarına olanak tanıyan önemli bir platform.

Türkiye’deki Slow Food ağı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’deki Slow Food ağının yeryüzü pazarını başlatmak için çok çalıştığını biliyorum, bu çok önemli bir girişim. Ayrıca aşçıların gıda sisteminin iletilmesinde büyük bir rolü var. Çünkü aşçılar ürünleri restoranlarında misafir olan tüketicilere ulaştırıyor. Aşçılar her zaman farklı malzemeler ararken iyi, temiz ve adil ürünler elde etmek için çiftçiler ve bahçıvanlarla iletişim halinde oluyorlar. Bahçelerimizde ve çiftliklerimizde çalışırken tarihi geleneklerden çok şey öğrendik. Slow Food Çiftlikleri girişiminin de Türkiye’de gelişmeye başlamasını umuyorum. Bu konuda, Slow Food Aşçı Dayanışması üyelerine büyük rol düşüyor. Slow Food Ağı toplulukları veya bireyler iş birliği içinde olmalı. Aşçılar; topluluklarla, bahçelerle, çiftliklerle, üreticiyle tanışmalı ve “Terra Madre” (Toprak Ana) olarak Slow Food hakkında birlikte konuşmalı.

Türkiye’ye gelip mutfağımızı deneyimleme şansınız oldu mu?

Türkiye çeşitlilik açısından verimli bir ülke, çok güçlü bir gastronomi mirasına ve yemek kültürüne sahip, çok farklı ürün çeşidi, çok sayıda baharat ve farklı lezzetiniz var. Ülkenizi ziyaret etme ve farklı lezzetlerinizi tlokum favorilerimden biri oldu diyebilirim.

Gıda politikaları için dünyaya bir tavsiyede bulunsaydınız, bu ne olurdu?

Sınırlı bir zamanımız var, eğer gıdayla çalışma ve doğayla yaşama şeklimizi değiştirmezsek çok geç olacak. Bu yüzden doğayı insanlığa karşı çevirmeyen, sistemlerini yeniden inşa eden ve destekleyen ilkeleri benimsememiz ve bunun için çalışmamız gerekiyor. Tarımsal ekolojik bir gıda sistemine geçiş yönünde çalışan politikalarımız var. Tek çıkış yolu bu! Çok geç olmadan harekete geçmeliyiz.

Yorum Yaz

captcha