Margaux the Cook: Tariflerle değil, hikayelerle besleyen bir içerik üreticisi

Margaux the Cook: Tariflerle değil, hikayelerle besleyen bir içerik üreticisi
Kurumsal kariyerini geride bırakıp içerik üreticiliğini meslek edinen Margaux the Cook’un yaratıcısı Doğa Özkaya, yemek yapmaktan fazlasını sunuyor. Sade ve etkili sunumlarıyla sosyal medyada ilham kaynağı oluyor; tarifler, sürdürülebilirlik ve iyi yaşam, onun dijital dünyasında hayat buluyor.

Margaux the Cook’un yaratıcısı Doğa Özkaya, “Beni neden takip etmeliler?” sorusuyla markasını yaratmış. İçerik üreticiliğini sadece tarif paylaşmakla sınırlamıyor. Kendi mutfak değerlerini, sürdürülebilirliği ve yaşam felsefesini yüzbinlere ulaştıran bir ilham hikayesine dönüştürüyor. Samimi dili ve titiz üretimi ile fark yaratıyor.

“Margaux the Cook” isminin arkasında nasıl bir hikaye var? Bu ismi seçerken vermek istediğiniz mesaj neydi?

Margaux, nerdeyse 15 yıl önce Berlin’de gittiğim, “tarladan tabağa en doğal hali ile” mottosuyla o yıllarda çok etkinlendiğim Michelin yıldızlı bir restorandı. Ben de o yıllarda kurumsalda çalışırken, evimde de bana göre bizim ülkemizde pek sık rastlanmayan seviyede iyi yemek yapıyordum. Bir gün bu tarifleri hem kendim hem ailem için kaydetmek ve hatta daha fazla hanede pişmesini sağlamak için paylaşmak istedim. Ara ara yaptıklarımı yazıp, hatıra defteri gibi tutuyordum. Bu arada Margaux aynı zamanda ‘inci’ demek.. Benim de zarafetiyle, sadeliğiyle ve rengiyle çok sevdiğim bir kıymettir.. Bu sebeple hesabın adı da Margaux kaldı, kendime aşçı demeye de bayılırım. Instagram hesabımın adı global olsun dedim, yarı Fransızca yarı İngilizce Margaux The Cook çıktı ortaya. Yıllar sonra Margaux Berlin kapandı ama burada benimle inci gibi yaşıyor.

Beyaz yaka bir kariyeri geride bırakarak mutfak dünyasına ve dijital içerik üretimine yöneldiniz. Bu dönüşüm nasıl gelişti?

13 yıl boyunca kurumsal firmalarda dağıtım, satış ve pazarlama alanlarında çalıştım. Ama 2023 yılında bu alan benim için artık sadece bir hobi olamazdı. Kendime bir yıl süre verdim; eğer başaramazsam kurumsala geri dönecektim. Ama ilk 6 ayda hayallerimin bile ötesinde bir iş planım oldu. Şimdi dijital içerik üreticiliği, sosyal medya danışmanlığı, menü ve organizasyon danışmanlığı gibi farklı alanlarda çalışıyorum.

Peki beyaz yaka bir çalışan olarak edindiğiniz hangi beceriler içerik üretici olma yolculuğunuzda size yardımcı oldu?

Kurumsalda çok iyi insanlarla çalıştım, orada öğrendiklerim iş disiplinimi ve iletişim becerilerimi çok güçlendirdi. Bugün her işime insan odaklı, doğru iletişimle ve iyi ahlakla başlıyorum. Bu da uzun vadede hep dostluklara ve başarıya dönüşüyor.

Yemek yapmanın yanı sıra içerik üretmek de yaratıcılık gerektiriyor. Dijital dünyada yemek kültürünü paylaşmak sizin için ne ifade ediyor?

Yemek yapmak ve içerik üretmek birbirinden ayrı ama bütünlenebilen şeyler. Benim becerim bu ikisini en doğru tekniklerle birleştirmek. Kendi düsturuma uyan tarifleri, en izlenesi şekilde sunmak için çok çalışıyorum ve gurur duyuyorum.

Takipçilerinizle olan etkileşimleriniz içeriklerinizi nasıl şekillendiriyor?

Yorumları çok dikkatle okuyorum ve geri bildirimleri mutlaka dikkate alıyorum. O etkileşim sayesinde içeriklerim daha da gelişiyor.

Bir içerik üreticisi olmanın bilinmeyen yönleri neler? Bu alana girmek isteyenlere en önemli tavsiyeniz nedir?

İçerik üreticileri içinde de farklı farklı düsturlar içinde paylaşım yapan insanlar görüyorsunuz. Kimisi kendini en doğal hali ile paylaşır, kimisi bambaşka bir evrenden sesleniyormuş gibi gelir. Aslında herkes kendine en uygun olanı yapıyor ve yaptığı şekliyle hitap ettiği kitleyi belirliyor. Ben de her zaman sondaki soruyu kendime sorarım. “Beni kim, neden takip etsin?” bu sorunun cevabı paylaşımlarımı, akışımı belirler.

İçerik üreticisi danışanlarımın da her birine sıklıkla bu soruyu sordururum: “Biz seni neden takip etmeliyiz?” Çünkü bu soruda aslında herkesten farklı olarak seni takip edenlere faydalı olabileceğin yerler gizli.. Onları keşfedip, paylaşımlarımızı buralara yönlendirdiğimizde topluma faydalı olabileceğimiz alanları belirlemiş, keza o alanlardaki uzmanlıklarımızı da sergilemiş oluyoruz.

Eğer fark yaratabileceğinizi düşündüğünüz bir bakış açısı, bir paylaşım tekniği, bir konu, bir üretim yani kısaca hakkında konuşabileceğiniz bir alan varsa bence hemen içerik üretmeye başlamalısınız. Ancak, herkes gibi veya herkes kadar yaptığımız bir iş varsa, üzerine bir şey koymadan içerik üretmek yerine benzerlerini kopyalayıp çoğaltacaksak bu üretim bir bilinirliğe, veya sürdürülebilirliğe hizmet etmiyor. Kısa sürede üreteni de sıkmaya başlıyor ve hatta takipçi kitlesini de interaktif konuma çekiyor. Tavsiyem, fark yaratmak. Fark yaratan içerikler tasarlamak, düşünmek ve bunun için çalışmak. Bunun için de paylaşacağınız konuyu çok iyi bilmek. Okumak, çalışmak, düşünmek ve ardından paylaşmak hatta paylaşmaya can atmak.

Kendi mutfak tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Tariflerinizi oluştururken ilham kaynaklarınız neler?

Yerele, mevsime ve mevsimin getirdiğine çok önem veririm. Az ve taze pişirip, yemek en büyük zevk aldığım konu. Rafine mutfaktan hoşlanırım, iyi malzeme bulduğum zaman tarifi en yalın hali ile hazırlamaya ve tüketmeye dikkat ederim.

Ancak son zamanlarda özellikle dünyada ve ülkemizde sınırlı kaynak kullanımı kontrol altına alınmak zorunda. Dolayısıyla az su tüketimi ve belki bu sebeple topraksız tarım ürünlerini yakından inceliyorum. Dünyaya zararı göz önüne alındığında içler acısı tablolar çıkaran plastik kullanımını, tek kullanımlık mutfak ürünlerini elimden geldiğinde uzak tutuyorum. Mümkünse atık oluşturmadan, israf etmeden az ve öz yemekler hazırlıyorum.

İmzam iyi malzeme, basit ama en iyi tabaktır. Bu durumda iyi malzemenin peşinden koşarak günümü geçiriyorum. Özellikle lezzetli olsa bile, analiz raporları çok önem taşıyor. Aflatoksin, pestisit tüm detayları ile mercek altında benim için. Bunlar hem kendi mutfağım için hem de paylaştığım 100 binlerce insan için çok önemli.

Tüm bu güzel ve özenli yemekler hazırlanırken, kimi zaman bir köy ziyareti kimi zaman bambaşka bir dünya ülkesi yemeklerime ilham olabiliyor. Sanat ve hayal iç içeyken en sevdiğim tabaklar çıkıyor.

Sürdürülebilir mutfak sizin için ne ifade ediyor? Gıda israfını azaltmak için neler yapıyorsunuz?

Az alır, doğru saklar, artanı dönüştürürüm. Gerekirse komşularımla ya da patili dostlarla paylaşırım. Tek kullanımlık ürünlerden kaçınırım. Analiz raporlarına kadar dikkat ederim. Gıda, benim için sorumluluk demek.

Türkiye’de keşfettiğiniz ve en çok sevdiğiniz yerel lezzet nedir?

Öncelikle Selanik göçmeni bir aileden geliyorum, baba tarafım Selanik’ten gelmiş ve 1930larda İstanbul’a yerleşmiş. Bu sebeple aileden pırasalı, soğanlı börek bizdeki adıyla pita hayranlığım vardır. Anne tarafım ise Erzurum’un eskilerinden, annem elinden yaprak sarma, mantı ve lor dolması müthiştir. Doğma büyüme İstanbullu olduğum için; İstanbul usulü hafif tatlı zeytinyağlı bir patlıcanlı pilav, barbunya pilaki ve hafta sonları boğazdan balık yemek benim için vazgeçilmezdir.

Neredeyse 30 yıldır ikinci vatan gibi her yaz gittiğimiz Ayvalık benim vazgeçilmezlerimi keşfettiğim yerlerdendir. Mandıraları, zeytini ve zeytinyağı ile başımı döndürmeye yeter. Edremit, Çanakkale, Gökçeada, Tekirdağ, Edirne, Bursa ve her ay mutlaka gittiğim Urla benim favori lezzet duraklarımdır. Detaya giremiyorum çünkü durmam mümkün olmaz.

Benim için taze ot, incir, şeftali, enginar denince de akan sular duruyor o yüzden Aydın, en sevdiğim illerdendir. Bir incir ağacının altında yaşlanabilirim, o kadar seviyorum. Geçtiğimiz yıllarda Afyonkarahisar tutkum da oluştu. İnanılmaz bir mutfağı var, bence anlatılan az kalıyor. Mercimekli bükmeden başka yemeklerini bilmezdim, şimdi her sene özellikle ev yemekleri yemek için gidiyorum. Antalya, Kaş, Fethiye benim yaz sezonu dışı da gittiğim, uğruna yol yapacağım restoranlarımın olduğu bir yer. Çok seviyorum. Tarsus benim Adana’dan sonra en büyük keşfim olabilir. Geçen sene ilk kez davet ile gittim, o kadar iyi bir mutfağı var ki hem malzeme hem kültür hem yemekler çok iyi. Özellikle Kuşgözü lahmacun, Karakuş tatlısı, efsane çorbaları ve sıkmayı unutamıyorum.

Gaziantep’i Şanlıurfa’yı çok sever, lezzetlerini övmekle bitiremezdim geçtiğimiz sene Kilis’i tanıma fırsatım oldu. O gün bugündür mutlaka her gidene Kilis’i ziyaret etmesi gerektiğini söylüyorum. Kesinlikle yediğiniz her şeyin bambaşka güzellikle bir versiyonunu Kilis’te bulacaksınız. Karadeniz ise doğasına ve doğal lezzetlerine büyük hayranlık duyduğum bir yer. Kurufasülye, pilav, karalahana sarma üçlüsü ile yaşarım. Tokat, Tunceli, Van listemde henüz keşfedemediğim yerler…

Margaux the Cook olarak yakın gelecekte hayata geçirmek istediğiniz projeler var mı? Yemek dışında en büyük tutkunuz nedir?

Yemeğin iyileştirici gücüne çok inanıyorum. Paylaşmak da zaten diğer tutkum. Bu sebeple biriktirdiğin değil paylaştığın senindir her zaman felsefem olmuştur. Yardım organizasyonlarını, hayır kurumları için çalışmayı, özellikle çocuklar, gençler ve kadınlar için eğitime ve okumaya destek olmayı, açlık sınırı altında geçim sağlayan ailelere desteği çok önemsiyorum. Zaman zaman bu faaliyetleri de yapmaya özen gösteriyorum. Sektörde de girişimcilere yönelik düşük bütçeli destek programlarım var bu sene onları da sürdürmeyi hedefliyorum.

Yorum Yaz

captcha