“Lezzet Göçünün İzinde... Aile Mirası Reçeteler”in yaratıcısı Selin Atasoy, Anadolu’nun gastronomi
mirasını korumanın yanı sıra yenilikçi ve özgün bir yaklaşıma işaret ettiklerine inanıyor. Geleneksel
tariflerin ve yöntemlerin dijital ortamda kaydedilmesi ve geniş kitlelerle paylaşılması için online
platformlar kurulabileceğini söyleyen Atasoy, bunları bir havuzda birleştirmeyi de öne sürüyor.
Bazen eski bir fotoğrafın arkasında, bazen bir çekmecenin dibindeki defterde rastladığımız ya da zihnimizde yer eden kokusuyla hatırladığımız; bu toprakların sofrasına, kültürüne, geleceğine katkı sunan, nesilden nesile aktarılan unutulmaz lezzetler, hünerli ellerde hayat buluyor” diye başlıyor “Aile Mirası Reçeteler” projesinin tanıtımı...
Çekimleri devam eden ve dijital platformlarda yayınlanmaya başlayan “Lezzet Göçünün İzinde... Aile Mirası Reçeteler” Göçmen Artisan Bakery’nin desteği ile Selin Atasoy tarafından hayata geçiriliyor. Geleneksel reçeteler aracılığıyla bu tariflerin ait olduğu dünyanın dört bir yanından ülkemize göç eden ailelerin hikayeleri paylaşılıyor.
Projenin destekçileri arasında birbirinden değerli isimler de var; hepsi geleneksel lezzetleri yaşatmaya çalışan çok özel kişiler... Bu projede yer alan herkes kendi deneyimlerini ve aile hikayelerini tüm samimiyetiyle anlatıyor.
Sizi tanıyarak başlayalım...
Amerika ve Fransa’da üniversite eğitimi aldıktan ve hatta iş hayatına girme imkanı bulduktan sonra çalışmam, üretmem gereken asıl yerin bu topraklar olduğuna inanarak Türkiye’ye geri döndüm ve reklamcılık sektöründe çalışmaya başladım. Ardından 2008 yılından beri de kendi marka danışmanlık şirketim Kita’yı kurdum ve orada profesyonel iş hayatıma devam ediyorum. Kariyerim boyunca özellikle Türk markalar, kurum ve kuruluşlarla çalışmaktan büyük keyif aldım. Özel sektörün yanı sıra, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İstanbul Ticaret Odası, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), İstanbul Maden ve Metal İhracatçıları Birliği (İMMİB), İzmir Kalkınma Ajansı gibi değerli kurumlara stratejik ve yaratıcı süreçlerinde destek verdim.
Yemekle aranız nasıl?
Ben 4 jenerasyon kadının aynı evdeYemekle aranız nasıl? Ben 4 jenerasyon kadının aynı evde yaşadığı bir ailede büyüdüm. Annem, anneannem, anneannemin annesi ve ben. Ve bu 4 kadına eşlik eden iki sabırlı erkek: babam ve büyükbabam. Anneannemin annesi (ki ben ona Mami derdim) ben doğduğumda 71 yaşındaymış, o sırada artık aktif olarakyaşadığı bir ailede büyüdüm. Annem, anneannem, anneannemin annesi ve ben. Ve bu 4 kadına eşlik eden iki sabırlı erkek: babam ve büyükbabam. Anneannemin annesi (ki ben ona Mami derdim) ben doğduğumda 71 yaşındaymış, o sırada artık aktif olarak çalışmıyordu ama onun dışında evdeki herkes yoğun bir iş hayatının içindeydi. Evimizde yemekleri yapan bir yardımcımız vardı. Ben aile büyüklerimi yemek yaparken gördüğümü pek hatırlamıyorum. 1901 doğumlu olan Mami iki dünya savaşı gördüğü ve ailesinden erkekleri bu savaşlarda kaybettiği için kadınların da muhakkak çalışıp para kazanması gerektiğine yürekten inanıyordu. O yüzden hepimiz mutfaktan uzak büyümek zorunda kaldık. Tabii ki hem çalışıp hem de yemek yapılabilir ama evde zaten mutfağın sorumluluğunu alan bir büyük vardı, o yüzden dengeler bu şekilde yerine oturmuştu.
Peki reklamcılık ve marka danışmanlığı kariyerinizle “Aile Mirası Reçeteler” nasıl kesişti? Bu fikir nasıl doğdu?
“Lezzet Göçünün İzinde... Aile Mirası Reçeteler” projesi fikri bundan 7-8 ay evvel büyükannemden kalan bir tarif kitabının içinde onun el yazısı ile yazılmış, arkadaşından aldığı bir poğaça reçetesi bulmamla başladı. O günlerde de marka danışmanlığını yaptığım, Göçmen Artisan Bakery için Cumhuriyet’in 100. yılı şerefine nasıl bir proje yapabileceğimizi düşünüyordum. Ama ne yaparsak yapalım bunun ileriki yıllarda da sürdürülebilir olması gerektiğine inanıyordum. Ertesi sabah toplantımız vardı, o gece oturdum ve bu projeyi yazdım.
Projelendirirken kendi ailenizden mi yola çıktınız? Nasıl bir kurguyla başladınız?
Geleneksel reçeteler çok değerli ama bence asıl değerli olan o tariflerin hayat bulduğu sofralar, evler, ritüeller, onları nesilden nesile aktaran ve yaşatan aileler... Asıl o ailelerin hikayelerini anlatmalıyız diye düşündüm ve bu süreçte herkes eşit değerde olmalı; çok ünlü bir yazar da, küçük bir kasabadaki ev hanımı da... Göçmen Artisan Bakery ile toplantımda projeyi anlattım, yönetim ekibi benim kadar heyecanlandı. Türkiye’de gastronomi deyince gerçek bir simge olan sevgilli Sahrap Soysal aynı öğleden sonra hiç düşünmeden danışmanımız olmayı kabul etti. Bir de baktık ki o gece “bu projeye kimler destek verir, kimler sözcü olur” diye liste yapmaya başlamışız.
Reçetelerin yanı sıra kültürlerin yolculuğuna ve sofraların birleştirici gücüne tanık oluyoruz... Çekimlerde hangi yemek kültürlerini görüyoruz peki, nerelere, kimlere kadar uzanıyorsunuz?
İsmini “Lezzet Göçünün İzinde... Aile Mirası Reçeteler” koyduğumuz proje, evet Anadolu topraklarındaki farklı etnik grupların kendine özgü lezzetleri ve yemek kültürlerini incelerken leziz tariflerle kurulan sofraların birleştirici gücünü de bir kez daha anımsatmak için yaratıldı. Proje kapsamında farklı geleneksel reçeteler aracılığıyla bu tariflerin ait olduğu; Yunanistan, İspanya, Polonya, Arnavutluk, Bulgaristan, Kafkasya, Suriye gibi dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye göç eden ailelerin hikayeleri paylaşıyoruz. Anadolu’nun en lezzetli hikayelerinin anlatmaya çalıştığımız projede aynı zamanda Süryani, Ermeni, Musevi, Rus, Çerkes, Girit, Boşnak, Rum, Kürt, Arnavut, Bulgar ve diğer mutfak lezzetlerinin göçlerden sonra Türkiye’de nasıl yaşatıldığının ve aktarıldığının izleri sürüyor; farklı gibi gözüken kültürlerin aslında birbirine ne kadar benzediği bir kez daha vurgulamaya çalışıyoruz.
Proje, bizleri İstanbul’dan Erzurum’a,Trabzon’dan Gaziantep’e, Adana’dan İzmir’e, Van’dan Sinop’a, Adıyaman’dan Gümüşhane’ye uzanan bir yolculuğa çıkarak Türkiye’nin kadim yemek kültürünü ve zengin lezzet mirasını mercek altına alıyor.
Destekçileriniz de birbirinden değerli isimler...
Bu projede yer alan her birey, kendi deneyimlerini, aile hikayelerini samimiyetle bizimle paylaşarak projeye katkıda bulundu. Sahrap Hanım’ın danışmanlığının yanı sıra birbirinden değerli 9 gönüllü sözcü projeye destek verdi. Ayfer Yavi, Gilda Kohen, Meri Çevik Simyonidis, Müjgan Doğunç, Nadya Şener, Neylan Ziyalar, Sine Boran Art, Takuhi Tovmasyan ve Yıldız Küçükkurt hem çok özel aile tarifleri hem de kendileri ile çektiğimiz, Göçmen’in YouTube kanalında yayınlanan röportajları ile projede yer aldılar. Hepimizin ortak amacı, Anadolu’nun gastronomik mirasını korumak ve yeni nesillere aktarmak. Bu birlikteliğin gastronomi dünyasına yenilikçi ve özgün bir yaklaşım getireceğine inanıyorum.
Geleneksel tarifleri bulabilmek zor olmadı mı?
Günümüzde çoğu ya unutuldu ya da artık tercih edilmiyor. Ülkemiz, gastronomik miras konusunda oldukça zengin ve çok sayıda farklı kültürün etkileşimde bulunduğu bir kavşak noktasında bulunmakta ama bırakın yabancıları, bu ülkede yaşayan bizler bile böyle bir zenginliğin tam olarak farkında değiliz. Çeşitli etkenler, geleneksel tariflerin unutulmasına veya değişmesine neden olabiliyor. Ancak diğer yandan, gastronomiye olan ilgi artıyor ve birçok kişi bu değerli mirası korumak için çaba gösteriyor. İşte bu noktada, “Aile Mirası Reçeteler” gibi projelerin önemi ortaya çıkıyor. Globalleşme, ekonomik krizler, küresel ısınma ile gelen üretim sorunları, endüstriyel üretim, eğitim eksikliği gibi birçok konu gastronomi mirasınımızı koruma konusunda tehditler olarak karşımıza çıkmakta. Buna karşın yapılabilecek tabii ki çok farklı proje var.
Gastronomi mirasımızı sizce nasıl koruyabiliriz?
Okullarda, gençlere yönelik gastronomi atölyeleri ve kursları düzenlenebilir, hatta müfredata alınabilir. Bu, genç neslin geleneksel yemekleri tanımasına ve yapmasına yardımcı olabilir. Ayrıca sürdürülebilirlik, tüketim öncelikleri, tarım, üretim imkanları gibi konuların yeni nesiller için çok daha hayati olacağını düşünürsek, bu tip derslerin fizik, kimya kadar vazgeçilmez olacağını şimdiden görebiliriz.
Ülkemizde geleneksel lezzetleri tanıtmak amacıyla gastronomi turları ve festivallerimiz var, ama bunların yurt içinde ve dışında daha fazla duyurulması, maksimum düzeyde desteklenmesi gerekiyor. Fark ederseniz bazı oluşumlar destek göremediği için yok oldu gitti, bu büyük bir tehlike.
Son yıllarda, özellikle pandemi ve yaşadığımız deprem gibi doğal afetlerde sonra yerel üreticilerin önemi ve desteklenmesi gerektiği çok daha fazla anlaşıldı. Evet farklı platformlardan online satış da yapılıyor ama bu küçük oluşumlara geleneksel ürünleri koruma ve pazarlama konusunda destek sağlanmalı.
Bizim bir ucundan tutmaya çalıştığımız gibi geleneksel tariflerin ve yöntemlerin dijital ortamda kaydedilmesi ve geniş kitlelerle paylaşılması için online platformlar kurulmalı ve bunlar aslında bir havuzda birleşmeli. Hepimiz bu güzel toprakların çocuklarıyız, bir olma, birlikte olma, birlikte güçlü olma, paylaşma konusunda daha çok efor sarf etmemiz ve bunun önemini gelecek nesillere aktarmamız lazım.
“Aile Mirası Reçeteler”e hangi mecralardan ulaşabiliyoruz? Sadece dijital mi olacak? Biz dijital platformun yanı sıra projeden 50 reçeteyi bir kitap olarak da basacağız, tasarımı bitmek üzere, yakında inşallah raflarda da yerini bulacak. Kitabın içinde Sahrap Hanım’ın Türkiye’deki göçlerin yemek ve sofra kültürümüze, gastronomimize kattıkları ile ilgili kaleme aldığı çok özel bir bölüm de yer alıyor. Hayalimiz Türkiye’nin dört bir yanından gelecek aile hikayeleri ve reçetelerle kitabın devamını da getirmek ve bunu bir seriye dönüştürmek çünkü aslında hepimizin aile hikayesi çok değerli ve bir kitabın içinde basılacak kadar eşsiz.
Ayrıca önümüzdeki aylarda, kitabın yayınlanmasından sonra, Göçmen Artisan Bakery’nin Nişantaşı ve Galata mekanlarında çeşitli etkinlikler düzenlemeyi öngörüyoruz. Farklı mutfak ve kültürlerin gönüllü sözcüleri ile bir araya gelinmesi planlanan bu etkinliklerin paralelinde projede yer alan lezzetlerden bazıları Göçmen tarafından hayata geçirilecek, menüye entegre edilecek ve böylelikle daha geniş kitlelerle paylaşılacak.
Göçmen Bakery’nin bu projedeki desteği ve çalışmaları çok önemli... Peki gelecekte başka projeler de var mı? Sonuç olarak Türkiye’nin gastronomi mirasının ulusal ve uluslararası platformlarda tanıtılması için daha çok çalışmalıyız. Bu noktada Göçmen ile birlikte yapmak istediğimiz farklı projeler de bulunuyor. Göçmen baktığınız zaman Türkiye’deki birçok dev yerli ve uluslararası markaya göre küçük bir oluşum ama kendi ölçütlerinin çok üzerinde projelere gönül veriyor. Birçok marka günümüzde doğrudan satışa yönelecek projeleri yapmayı tercih ediyor ama benim Göçmen ile yaşadığım bunun tamamen zıttı oldu. Bu hem şahsım hem de ülkemiz adına büyük şans. Umuyorum projelere bu gözle bakan ve gerçekten samimi yaklaşarak destek veren markaların, kurum ve kuruluşların ve hatta bireylerin sayısı önümüzdeki yıllarda artar.
Bu arada projeye katılmak isteyenlerin info@gocmen.co adresine, konu başlığına “Aile Mirası reçeteler” yazarak e-posta atması atması yeterli olacak. Yeni hikaye ve reçeteleri tüm ekip olarak heyecanla bekliyoruz. Yeniden tüm katılımcılara ve projeye destek verdiğiniz için sizlere teşekkür ederim.